8 Aralık 2014 Pazartesi

Özgürlük belki de; sürekli bir yersizlik, sürüp giden bir yol...

İyi bir işin, kurulu bir düzenin, her ay banka hesabına yatan bir maaşın, kredi veya kredi kartı borçların varsa bunlardan ayrılmak, sistemin dayattığı bu düzenden kopmak o kadar da kolay olmuyor. Mutsuz bir şekilde işine devam edip, her ay hesabına yatan maaşın büyük bir nimet olduğunu düşünerek yalancı mutluluklar yaşayıp, günlerini geçiriyor olursun. Yaşın ilerledikçe daha da kök salarsın olduğun yere, her geçen yıl cesaretinden bir parça alır götürür. Sistem şimdiyi yaşamamıza izin vermeden geleceğimize odaklı bir düşünce sistemini empoze eder bize. Hayaller hep geleceğe dairdir, hatta uzak geleceğe... Emekli olunca yerleşilecek bir sahil kasabası, çıkılacak yurt dışı turlarıyla büyüler bizi ve sistem dışı fikirler ulaşılmaz, hatta saçma gelir çoğu zaman. Ama hangimiz biliyoruz ki 1 yıl sonrasını? Aklında hep gitmek, yeni yerler keşfetme isteğin varsa içindeki sesi susturmaya çalışma. Özgürlük belki de; sürekli bir yersizlik, sürüp giden bir yol... Hepimizin yolu açık olsun...

19 Temmuz 2014 Cumartesi

ELFİDA...

Bencilliğimizi amansızca yüzümüze vuran şarkıdır Elfida... Daha öncesinde Haluk Levent'ten defalarca dinlediğimiz ancak çoğumuzun hikayesini bilmediğimiz.
Boğazın düğüm düğüm, hikayesini okunurken Elfida'nın, "Allah insana evlat acısı tattırmasın" diye büzülen yanın "bak ne çok düşünüyordum, benimkiler dert bile değil" diye arsız şeyler düşünen yanını yakalar. Hayret eder, reflekstir bu belki de, belki de bu derin hüzünden uzaklaşma çabasıdır. Ama ne fayda, beyhudedir.
Kansere yakalanıp hayata gözlerini yuman küçük bir kız çocuğu Beyzanur için yazılmıştır şarkı. Doktorlar zamanında çocuğun ailesine 'gözden çıkarın' demiş. "Elfida" da gözden çıkarmak manasına gelir. mutluluk sebebi şudur ki; bu ailenin ölümden 1 yıl sonra yeni bir çocukları olmuştur, ismini de Elfida koymuşlardır.
Bugün tesadüfen Hozan Beşir isimli bir sanatçıdan ve ilk defa bir başkasından dinledim bu şarkıyı. Anladım ki ben hayatım boyunca hiç bir şarkıyı dinlerken bu kadar hüzünlenmemişim. Elektro bağlamanın sesi, zaten şarkı başlarken hafiften kabuk sıyırtırcasına vurmaya başlıyor. "sisliydi kirpiklerin ve gözlerin yağmurlu" sözleriyle, düşünürsün onu, gözleri önüne gelir, tekrar baksın diye hayal kurarsın; bakar, gözlerini kaçırırsın, çünkü "Elfida beni farketme sakın" diyor. Anlamasın, bilmesin diye düşündüren harika eser.
Haluk Levent'in kanser hastası 16 çocuğun tüm tedavi masraflarını ve bakımlarını üstlendiğini öğrendim. Bir çok sanatçı bozuntusunun reklam malzemesi yaptığı sosyal sorumluluğun, bu adam tarafından basından saklandığını, bu kanser hastası çocuklar arasında bulunan 9 yaşındaki Beyzanur'un vefatıyla yıkıldığını ve bu kayıp nedeniyle kendisini uzun bir süre eve kapattığını ve bu şarkıyı yazdığını öğrendim. Sırf bu tarafından dolayı kişiliğine duyduğum saygının 1000 kat arttığını, "omzumda iz bırakma, yüküm dünyaya yakın" cümlesi ile beni benden aldığını, başka söze hacet olmadığını söyleyerek sadece şarkıyı dinleyelim.

30 Haziran 2014 Pazartesi

En Son Ne Zaman Bir Kadını Sevdin?


En son ne zaman bir kadını sevdin? Ama öyle öptün, sarıldın, uyudun falan değil, en son ne zaman bir kadını gerçekten sevdin? Kaybetmekten korkarak, yanındayken bile özleyerek, deli gibi kıskanarak, koruyup kollayarak... Delikanlı adam korkmaz diye bir şey yok. Korkacaksın! Sevdiğin kadını kaybetmekten korkacaksın, kıskanacaksın da... Sokakta elinden tutacaksın, tanıdığın herkesle onu tanıştıracaksın, "-işte benim hayatım bu" der gibi tanıştıracaksın. Güzel bir kadın sevmek istiyorsan onu gülümseteceksin. Çünkü dünyanın en güzel kadını mutlu bir kadındır. Bu yüzden kirpiklerini sev bir kadının, avuç içlerini, makyajsız yüzünü, uyku sersemliğini, saçlarını kesen bir kadının çektiği acıyı anlayabilecek kadar sev bir kadını. Ve asla bir kadının saçlarını kesmesine sebep olma...

4 Şubat 2014 Salı

No Racism !

Bu olay 14 ekim 1998 de kıtalar arası bir uçuş esnasında gerçekleşmiştir.

"Bir kadın, uçakta zenci bir adamın yanında oturuyordu. Durumdan rahatsızlığını belli edercesine, hostesten başka bir yer bulmasını istedi, zira öylesine antipatik birinin yanında oturamazdı. Hostes, tüm uçağın dolu olduğunu fakat birinci sınıfta yer olup olmadığına bakacağını söyledi.

Diğer yolcular şaşkınlık ve tiksintiyle olayı izliyorlardı, bu kadının sadece terbiyesizliğine değil, bir de birinci sınıfta yolculuğu devam edeceğine şahit oluyorlardı. Zavallı adamcağız çok kötü bir durumda olmasına rağmen cevap vermemeyi tercih etti. Bu yüksek tansiyondaki durumda kadın, birinci sınıfta ve o adamdan uzak uçağa bileceğinden tatmin olmuş, hostesin dönmesini bekliyordu.

Birkaç dakika sonra geri gelen hostes, kadına:

"Çok özür dilerim geciktim.Birinci sınıfta bir yer buldum… Bu yeri bulmak biraz zamanımı aldı, sonra yer değişikliği için pilottan izin almam gerekiyordu. ‘Hiç kimse sorun yaratan bir diğerinin yanında oturmak mecburiyetinde tutulamaz’ dedi ve bu izni verdi."

Diğer yolcular kulaklarına inanamıyorlardı, bu esnada kadın da bir zafer kazanmış gibi yerinden kalkmaya hazırlandı. Aynı anda hostes, oturmakta olan zenciye dönerek:

"Beyefendi, sizi uçağın birinci sınıfındaki yeni yerinize götürmem için beni takip eder misiniz lütfen? Seyahat firmamız adına kaptan pilotumuz sizden böyle nahoş bir olay yaratan kimsenin yanında oturmak mecburiyetinde bırakıldığınız için çok özür diliyor."

Tüm yolcular hep birlikte, bu olayı iyi bir biçimde sonuçlandıran uçak personelini alkışlayarak tebrik ettiler.

O yıl, kaptan pilot ve hostes uçaktaki davranışlarından dolayı ödüllendirildiler. Aşağıdaki mesaj, tüm ofislere personelin görebileceği bir biçimde iletildi:

"İnsanlar onlara ne söylediğinizi unutabilirler. İnsanlar onlara ne yaptığınızı da unutabilirler. Ama insanlar, onlara kendilerini nasıl hissettirdiğiniz asla unutmazlar."

2 Ocak 2014 Perşembe

Ne Çalıp Söylüyor Be...


Bugün ayın ışığı,
Elinde bal kaşığı,
Yine nerden geliyon,
Mahlenin yakışığı.

Vay nerdesin nerdesin,
Kaldır yüzün perdesin,
Diyeceğim çok amma,
Pek kalaba yerdesin.


Bu mükemmel sözler ve türkü için Neşet Ertaş üstada bir teşekkür ettikten sonra; konuyu İsmail Altunsaray'a getirmek istiyorum. Çünkü, "yeni kuşak" halk müziği sanatçıları içinde en "adam gibi adam"ı, hatta Neşet Ertaş'ın, Şemsi Yastıman'ın, Aşık Mahzuni Şerif'in, Sabahat Akkiraz’ın yani "eski toprak"ların yaşadığı, çalıp söylediği, bizim bir köşesinde sessizce demlendiğimiz, tamamen iç dünyamıza ait o kimselerin görmediği "arka bahçemize”, temelli yerleşmese de sıkça ziyarete gelmeyi hak eden bir isim kendisi, muhtemelen yıllar içinde daimi olacak oradaki yeri. Ayrıca, Neşet Ertaş türkülerinin, Neşat Ertaş’tan sonra en yakıştığı adam. Özetle, diyorum ki; “ne çalıp söylüyor be...”