2 Aralık 2013 Pazartesi

Sevmiyorsa Bitmiştir

Adem'in uzattığı elmayı Havva'nın yediği günden bu yana, “sevmek” denen kelime; yüzlerce, belki de binlerce anlamda, kimisi için umulmayan zamanlarda, genellikle de olur olmaz yerlerde kendine konuşlanacak bir yer bulmuş, bazen bir ihtiyaç, bazense bir gereksinim olarak, kimisi için ılık bir duş, kimisi için kaynar suyla başımızdan aşağı boşaltılan su misali "Tsunami" etkisi yaratarak hepimizin başından geçmiştir. İşte bu noktada "sevmek", insanoğlunu aciz, zayıf ve devamlı mutsuz kılma eylemine zorunlu olarak yelken açtırmıştır. Çıkmaza giren insanlar, bu görünmez noktaları birleştirmek için “beni neden sevmiyorsun?” sorusunu kalkan olarak kullanmış, bu sorunun cevabını duymaktan ziyade, kendini ya duymak istediği yepyeni bir yalana inandırmak istemiş ya da “seni hala seviyorum” masalına inanmak istemiştir. Bu durum, insanın hali hazırda içerisinde olduğu konumu mütemadiyen iki kat daha yerin dibine sokarak, ucu açık, tedavisi bir bilene danışılarak çare etmeyen yaralara sebep olmuştur.
Yalnızlığın gri dünyasında bir başına yetinebilen insanları ayrı tutarak, umut ettiği şeylerin, sihirli bir değnek değmişcesine değişime uğramasını bekleyen insanları işin içine katarak, değişmesini umut ettikleri dünyalarının bir an önce kendilerine dahil olmasını bekleyen insanlar bu durumun en bariz örnekleridir. İçinde bulunduğu dünyayı değiştirebilen insan ise, bu dünyada çıplak ayakla ateşte yürüyebilen, “beni neden sevmiyorsun?” sorusunu sözlüğünden çıkarıp “sevmiyorsa bitmiştir” cümlesini kullanıp, ipleri kendi eline almıştır bile. Mutluluk belki de en çok bu zamanlarda, bu adamların yanındadır. Kattiyen b"aşk"asının değil. 



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder